mahvedecek başka bir şey kalmadı
olsaydı onu da yapardım
yıllar geçti, fütursuzca yılları da harcadım
mevsimler gibi değişti çevremdeki insanlar
izledim, izlerken büyüdüm
kimseye sövmedim, sövemedim
onlarca kez doğru yollar koyuldu önüme
hiçbirinden geçmedim, geçemedim
dönüş yolu ise şimdi çok uzun
rüzgarlar sildi çizdiğim yoları
seni ilk gördüğüm o işlek caddede
dalgakıranlar işlevsiz kaldı
önce kaygılarım değişti, sonra ben
alarmlarım daha geç saatlere kuruldu
ruhum yoruldu, çizgiler halinde bedenime vurdu
hatalarım unutuldu, eskimiş biletlerle
üstünde isimlerimiz yazarken bile
iyeliksiz kaldılar çekmecende
konuşmazdım yanında, ihtiyacım da yoktu
sen konuş isterdim ama
sen konuşurken bırak da
ben övüneyim sessizliğime
övüneyim ki daha da öfkeleneyim
hiçbi şekilde yakışmadığım bu evrene
egoma yenik düşeyim, hatırlayayım
burgazada’daki güneşi, yattığımız o dar kanepeyi
yarıda kalan şarabı, o küçük kafeyi
soğuktan titrediğimiz o eski evi
ve asla anlatılmayacak envaiçeşit hikayeyi
sanırım, eve dönme vakti
tüm dünya bana düşman gibi gelirken
yasak muhitler de artmıştı benim için
ait olmadığım bi şehirde karaya vurduğumda
bi dostumla sotede oturduğumuz o barda
geniş zamanlı cümleler kuruyorken
iyi tütünler ve yumuşak içimli biralar hakkında
anılarda iki büklüm kalmıştım
asfalt sıcağında, aklımda bi yaz şarkısı vardı
inan geçmedi o yaz
tesadüf de olsa, rüyada da olsa
ben onun yüzünü bir daha göremedim*
şubat ’16
